| ||||||
Tarihi milattan öncelere dayanan keşfedilmemiş küçük bir cennet olan Gölyazı'da bugün, balıkçı kadınlar, en eskisi 250 yıllık Rum evleri, sokak arası kedileri, koruma altındaki kuşlar ve 730 yıllık anıt ağaç Ağlayan Çınar nöbet bekliyor. Fotoğraf çekmekten yorulabileceğiniz kadar çok büyüleyici görüntüsüyle ufacık ama dolu dolu yaşayan bir balıkçı kasabası burası.
Bursa-İzmir Karayolu üzerinde 34'üncü km'de Gölyazı ve anıt ağaç Ağlayan Çınar'ın tabelaları yol gösteriyor size. 6 km'lik ara yolun ardından Uluabat Gölü'nün içinde bir yarım ada, bir adadan oluşan tarihi Apollonia Ad Rhyndacum'a yani bugünkü Gölyazı'ya ulaşıyorsunuz. Bugünkü Gölyazı aslında varlığını MÖ 1'inci yüzyıldan itibaren hissettiren bir ticaret kenti. Çevresi yazın sular çekilince kökleri ortaya çıkan söğüt ağaçları ve sur yıkıntılarıyla sarılı Gölyazı'nın. Gölden çıkan sazanı, turnayı, az sayıda yayın balığı ve kereviti, yetiştirdikleri siyah incir ve zeytini satmakla sürdürüyor hayatını 531 haneli kasaba. Gölyazı mandıralara peynir ustaları gönderiyor, tatlı su balıkçılığı ve kerevit avcılığı malzemelerinin de üretim yeri aynı zamanda.
Sabahın beşinde balıkçı kadın ve erkeklerin göle çıkışıyla başlıyor Gölyazı güne. Fotoğraf makinenizi gördüğünde çekinebilecek balıkçı kadınları izlemek istiyorsanız gece koyulmalısınız yola. 11.30'da balık mezatı var. Balıkçılar gölden çıkanları toptancılara satıp evlerine çekiliyor, malzemelerinin bakımı ile uğraşıyorlar.